Vitiligo hastalığı, deriye renk veren melanosit hücrelerinin farklı nedenlerden dolayı hasar görmesi ve bu hasar nedeniyle pigment üretiminin durdurulması sonucu ortaya çıkar. Pigment yetersiz oranda üretildiğinde ya da hiç üretilmediğinde ciltte dağınık, sınırları belli olan beyaz lekeler meydana gelir. Bu beyazlık oldukça belirgin bir renkte olur. Lekelerin boyutu birbirinden farklı olabilir. Bazen nokta kadar küçük olurken, bazen bir yumurta büyüklüğünde olabilir. Ciltte bu tür beyaz lekelere yol açan hastalık vitiligo olarak tanımlanır. Vitiligo hastalığı nedeniyle en çok kollar, bacaklar ve yüz bölgesi etkilenir. Aynı zamanda genital bölgede de görülme olasılığı vardır.

Vitiligo hastalığı genetik yatkınlık nedeniyle ortaya çıktığı düşünülen bir hastalıktır. Aile içinde bu hastalığa maruz kalan kişilerin varlığı söz konusu ise diğer bir kişide görülme olasılığı yaklaşık %25 civarındadır. Hastalık ciltte beyazlık ile kendini gösterdiği için koyu tenli kişilerde daha belirgin olur. Vitiligo hastalığına yakalanma yaşı bireyden bireye farklılık gösterebilir. Ancak en çok 20-30 yaş aralığında görülür.

Vitiligo hastalığı, deriye renk veren melanosit hücrelerinin azalması nedeniyle pigment üretilmemesinden kaynaklanmaktadır. Deriye renk veren hücrelerin neden azaldığı ya da neden pigment üretmediği kesin olarak bilinmemektedir. Ancak genlerde oluşan bozukluklar ve hücrelerin kendini yok etmesi gibi farklı nedenlerden dolayı azaldığı tahmin edilmektedir.

Vitiligo hastalığı, ciltte boyutu farklılık gösterebilen beyaz lekeler şeklinde görülen bir hastalıktır. Oluşan renk kar beyazıdır. Bazı kişilerde hastalık nedeniyle vücudun tamamı etkilenebilir. Vücutta bulunan kıllarda bile bazen beyazlıklar görülebilir. Oluşan beyazlıklar esmer tenli kişilerde daha çabuk fark edilirken, beyaz tenlilerde daha geç fark edilebilir.

Hastalığın boyutu ve seyri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Beyazlıkların meydana geldiği bölgelerde bazen koyu renk olabilir. Nedeni ise bölgede hala pigment üretimi olmasıdır. Vitiligo hastalığı oluştuktan bir süre sonra kişide pigment üretimi durur. Bu durumda pigment miktarı sabit bir şekilde kalır ve ilerleyen zamanlarda pigment kaybı yaşanmaya başlar. Hastalık her geçen gün ilerleyerek devam eder ve cilt artık eski haline dönmez.

Vitiligo hastalığında tanı kolaylıkla konulabilir. Çünkü bu hastalığa benzer başka bir hastalık yoktur. Hastadan alınan bilgiler ve fiziksel muayene ile doktor tanıyı rahatlıkla koyabilir. Ekstradan kan ya da idrar testine gerek duyulmaz. Ancak vitiligo hastalığı ile bazı hastalıkların da yaşanabileceği düşünülerek bazı tetkiklerin yapılması uygun görülebilir.

Vitiligo hastalığında göz ardı edilmemesi gereken birkaç ayrıntı vardır. Tedavinin amacı cildi eski haline kavuşturmak değil, pigment üretimi duran hücrelerin tekrar çalıştırılmasıdır. Bu amaçla hastaya ilaç ve bazı kremler verilebilir. Son zamanlarda gelişmiş teknolojinin de sağladığı imkanlar kullanılarak ışık tedavisi bu hastalık için uygulanmaktadır. Bu yöntem oldukça yeni ve başarılı bir tedavi yöntemidir. Tedavi yalnızca lekelere uygulanır. Bu sayede vücudun diğer kısımlarında yan etki oluşumu minimum seviyeye indirilir. Işık tedavisinin en az 10 seans uygulanması gerekir. Haftada 2-3 seans uygulanarak hastanın yaşam kalitesi yükseltilebilir. Işık tedavisinin haricinde krem tedavisi de uygulanabilir. Ancak kremin yüze uygulanmasında çok dikkat edilmesi gerekir. Çünkü kremler yüzde bazı yan etkilere yol açabilir.

Vitiligo hastalığının tedavi sürecinde hastaların psikolojik desteğe de ihtiyaç duyabileceği unutulmamalıdır. Ciltteki değişiklikler, hastalarda özgüven kaybına ve depresyona yol açabilir. Bu nedenle psikolojik danışmanlık ve destek hizmetleri, tedavi sürecinin bir parçası olarak düşünülmelidir.

Vitiligo hastalığının ilerlemesini yavaşlatmak için güneşten korunmak önemli bir faktördür. Güneşin zararlı UV ışınları, pigment kaybını hızlandırabilir. Bu nedenle güneş kremi kullanmak ve güneşten koruyucu kıyafetler giymek önemlidir.

Sonuç olarak, vitiligo hastalığı, ciltte beyaz lekelerin oluşmasına neden olan ve genetik yatkınlıkla ilişkili bir hastalıktır. Tedavi sürecinde hem tıbbi hem de psikolojik destek almak, hastaların yaşam kalitesini artırabilir.